Neden Göremiyoruz?
İnanmayanlar: “Yaratıcıyı neden göremiyoruz “ derler. Oysa ki; var olan ve görünmeyen bir çok şey vardır. Meselâ; dirseğinizi bir yere çarptınız ve çok acı çekiyorsunuz. Bu çektiğiniz acıyı hemen hemen herkes deneyimlemiştir. Peki, bu acıyı fiziksel bir madde olarak gösterebilir misiniz? Tabi ki hayır. Peki ya sevginizi, psikolojik sorunlarınızı, rüyalarınızı, mutluluğunuzu? Cevap; tabi ki hayır.
Bu ve benzeri örnekleri fiziksel bir şekilde göremeyiz. Sadece ifade edebiliriz. Peki bu ifadenize bir insanı nasıl inandırabilirsiniz? Siz psikolojik bir bunalımın içerisindeyken birisi size; “ben senin bir psikolojik bunalımda olduğunu düşünmüyorum sadece olayları biraz fazla büyütüyorsun” dediğinde, siz gerçekten yaşadığınız olayları karşınızda ki insanlara nasıl fiziksel olarak göstereceksiniz? Tabi ki gösteremezsiniz.
Bu örneklerde olduğu gibi her gerçek fiziki bir görünüme sahip olmak zorunda değildir. Yani Yaratıcıyı göremememiz , varlığının olmadığını kanıtlamaz! Evet bu sunulan örnekler, diğer insanlar tarafınca kabul edildiği için, toplumca kabul görür, fakat yine de fiziki olarak gösterilemez.
Yaratıcının varlığını görebilmek için kâinata bakmamız, incelememiz yeterlidir. Yıldırım çarpmasını bir inceleyin, insan gözlerinde ki kılcal damarlar ile neredeyse aynı olduğunu göreceksiniz. Bir yıldızın ölümünü inceleyin, bir hücrenin doğuşu ile neredeyse aynı olduğunu göreceksiniz.
Çift sarmal Nebula’nın şeklini inceleyin;
İnsan DNA’sının şekli ile neredeyse aynı olduğunu göreceksiniz. Evrene dışarıdan bir bakın ve düzenini inceleyin, beyin hücrelerinin düzeni ile benzerliğine şaşıracaksınız. Bir Nebula’nın şeklini inceleyin, insan gözünün şekline ne kadar benzediğini fark edeceksiniz.
Bunların hepsi tesadüf mü? Yoksa bir yaratıcı var ve bu yaratıcı bizim onu bulmamız için evrene bizim yapımıza benzer kanıtlar mı yerleştirmiş durumda?
Tesadüf olduğunu düşünüyorsanız size sormam gereken bazı sorular var;
Tüm hücrelerin, mikropların, amipler ve alglerin, karıncaların, sürüngenlerin, kirpi ve fare tipi familyaların, 2 ayaklı hayvanların, 4 ayaklı hayvanların, maymunların ve insanların her birinin ayrı ayrı oluşma olasılıkları çok düşük bir ihtimaldir. Gelin isterseniz bir de evrenin bilimsel yönden kendiliğinden oluşma olasılığına göz atalım; ünlü bir matematikçi ve Stepten Hawking’in yakın arkadaşı olan Prof. Roger Penrose, evrenin kendi kendine oluşma olasılığının; 10 üzeri 10 üzeri 123’te 1 olduğunu bilimsel çalışmaları ile öne sürmüştür. Pratikte; olasılık teorisinde, 10 üzeri 50’de 1’in altında olasılıklar sıfır olasılığa eşittir. Penrose’un sayısı trilyon trilyon trilyon kat daha az. Kısacası Penrose’un numarası bize evrenimizin “tesadüfi” ya da “tesadüfen” yaratılmasının imkansız olduğunu söyler. Yani bu bağlamda evrenin tesadüfen oluşmadığını, mutlaka bir yaratıcı olduğunu kesin ve net bir ifade ile söyleyebiliriz.